Türkiye’nin mevcut baskı ortamında sivil alanın giderek kapanması, temel insan haklarının ve özgürlüklerinin korunması ve desteklenmesini ve dolayısıyla insan hakları savunuculuğunu derinden etkilemektedir. Sivil alanın kapanışı, sivil aktörlerin insan haklarının zayıflatılmasına ve göz ardı edilmesine neden olmakta ve ağır/ciddi insan hakları ihlallerinin yaygınlaşmasına etkin biçimde cevap verme kapasitelerini sınırlamaktadır. Bu durum özellikle ifade, medya, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerine karşı uygulanan engelleme ve yasaklamalarda ve ülkedeki ağır/ciddi insan hakları ihlalleriyle mücadele edenlere yönelik hukuksuz yargılama/cezalandırma pratiklerinde izlenebilir.
1990’lardan başlayarak günümüze kadar, insan hakları savunuculuğu pratiklerindeki değişimin analizini yapmayı hedefleyen bu araştırma, uluslararası insan hakları ortamı, kurumları ve organlarının yerelde savunuculuk pratiklerini nasıl etkilediğine odaklanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, uluslararası insan hakları mekanizmaları, kurum ve organlarının tutum, karar ve eylemleri Türkiye’de insan hakları ortamı ve sivil alanın kapanışı ile ilişkilendirilerek ele alınacaktır. İşleyen bir insan hakları rejiminin ve hukukun üstünlüğünün temeli olarak, Türkiye’de sivil alanın yeniden canlandırılması ve genişlemesi genel amacıyla bağlantılı biçimde, bu araştırma ile insan hakları aktörlerinin/savunucularının yeni stratejiler, eylem biçimleri geliştirebilmesine ve ihlallere karşı etkili mücadele yürütülebilmesine katkı sağlaması hedeflenmektedir.